اَعُوذُ بِاللهِ مِنَ الشَّيْطَانِ الرَّجِيمِ بِسْمِ اللهِ الرَّحْمٰنِ الرَّحِيمِ
Hamd, alemlerin Rabbi olan Allah’a mahsustur. Salat ve selam, O’nun sevgili Rasulüne, pak ehli beytine ve kıyamete kadar yolunu sürdürenlerin üzerine olsun.
Ey Rabbimiz! Bizi hakikati inkâr eden kâfirler için bir oyun ve eğlence aracı yapma! Ve günahlarımızı bağışla! Çünkü tek kudret ve hikmet sahibi olan sensin.
Son Peygamber Hz. Muhammed (s.a.v.); insanlığın, cehalet karanlığında yolunu kaybettiği, kız çocuklarının diri diri toprağa gömüldüğü, kölelerin; arenalarda arslanlara parçalatıldığı, mazlumun feryadının arşa ulaştığı bir zamanda dünyaya geldi. İnsanlar hak ve hirdayet yolunu kaybetmiş, Allah’ın evi Kâbe’nin etrafını putlarla doldurmuş, bu taş parçalarına tapıyor, şirk karanlığı içinde yüzüyorlardı. Allah’ın son peygamberi; tüm dünyanın, Yaratıcı’nın mesajını unuttuğu, küfür ve şirk karanlığında boğulduğu bir sırada doğdu.[i] Yüce Rabbimiz şöyle buyurmaktadır:
‘‘(Ey Muhammed!) Seni ancak âlemlere rahmet olarak gönderdik.‘‘[ii]
Peygamberimiz (s.a.v.), Fîl olayından elli veya ellibeş gün kadar sonra, milâdî 571 yılı Rebiülevvel ayının 12. pazartesi gecesi sabaha karşı Mekke’de dünyaya geldi. Tanyeri ağardığı vakit, âlem başka bir âlem oldu. Son peygamber Hz. Muhammed Mustafa (s.a.v.) dünyaya teşrif etti. Güneş doğmadan âlem nur ile doldu.
Var olmaya sebep, âleme rahmet,
Son Peygamber doğdu, ismi Muhammed!..Doğmuştu öksüzüm, haber doğruydu: Şehadet parmağı göğe doğruydu. (N. Fazıl Kısakürek)
Peygamberimiz (s.a.v.)’in doğumu anında hazır bulunmuş olan Fatma binti Abdullah şöyle anlatıyor: ‘’O doğduğunda, evde bulunan bütün eşya âdeta nurlanmıştı. Neye bakıyorsam nur saçıyordu. Gökteki yıldızlar bile o kadar yaklaştı ki, üzerimize düşeceklerinden korktum.’’
Hz. Âmine şöyle anlatıyor:
‘’Ben diğer hanımlar gibi zahmet çekmedim, sıkıntı görmedim. Nihayet doğum vakti gelince, kulağıma bir ses geldi. Ben bundan korktum. O anda bir ak kuş (şeklinde bir melek) gelerek kanadıyla arkamı sığadı. Bundan sonra, benden bu korkma hali geçti. Bir yanıma baktım, beyaz bir bardakla bana şerbet sundular. Onu alıp içince, her tarafımı nur kapladı. İşte o anda Muhammed (s.a.v.) dünyaya geldi. Etrafıma baktım; Abdi Menaf kabilesinin kızlarına benzer, fakat gayet uzun boylu birçok kızın beni tavaf ettiklerini gördüm. Ben: -‘’Yarabbi! Bunlar kim ki?’’ dedim. Hz. Muhammed (s.a.v.)’in doğumu sırasında, Hz. Âmine’nin gözünden dünya perdesi kaldırılmış, cennet hurilerini ve melekleri görmüştü.[iii]
Âlemlere rahmet Mustafa geldi,
Melekler çağırdı: ‘’Hoş-safâ geldi!’’
Kararan kalpler hep insafa geldi,
İslâm Güneşiyle cihan dolmuştu.
(Z. Gül)
Peygamberimiz (s.a.v.)’in doğumunda birçok olağanüstü hâl meydana gelmiştir; Bunlar:
Âlemlere rahmet olarak gönderilen Peygamberimiz (s.a.v.):
Peygamberimiz (s.a.v.)’in doğumunun yedinci gününde, dedesi Abdülmuttalib ona; ’’Yer ve gök ehli tarafından övülmüş mânâsına gelen ‘’Muhammed’’ adını verdi. Hz. Âmine’de, ‘’Ahmed’’ ismini koydu. Ahmed, ‘’Çok övülmüş, methedilmiş’’ demektir. Peygamberimz (s.a.v.) dünyaya gelince, annesi Hz. Âmine onu üç veya yedi gün emzirdi. Bundan sonra; Peygamberimiz (s.a.v.)’i, Süveybe Hatun, oğlu Mesruh ile birlikte günlerce emzirdi. Süveybe Hatun, daha önce de Hz. Hamza’yı emzirmişti. Peygamberimizin amcası Hz. Hamza, aynı zamanda peygamberimiz’in süt kardeşidir. Bundan sonra da Hz. Halîme Peygamberimizin sütannesi olmuştur.
Peygamberimizin büyüme ve yetişme tarzı da diğer çocuklara benzemiyordu. Şöyle ki:
Allah (c.c.), onu âlemlere rahmet olarak göndermiş, tüm insanlığın kurtuluşu için son peygamber olma şerefini nasip etmişti. O, her yönüyle beşeriyete örnek ve önder olmuştur. Çünkü:
O, en güvenilir insandı, liderdi:
Mekke’liler ona; ‘’Muhammedü’l-Emîn’’ diyorlardı. Herkes, malını ve parasını ona emanet ediyordu. Kalbi hidayete kapalı olanlar bile onun bu yönünü kabul ediyorlardı.
İlk vahiy geldiğinde, Resûlullah (s.a.v.) çok korkmuştu. Olup bitenleri eşi Hz. Hatice’ye açmış ve: -‘’Kendimden çok korktum’’ buyurmuştu. Hz. Hatice (r.a.) ona şunları söylemişti: -‘’Öyle deme, sevin! Allah’a yemin ederim ki, Allah seni hiç bir zaman utandırmaz. Çünkü sen Akrabana bakarsın, sözün doğrusunu söylersin, işini görmekten âciz olanların ağırlığını yüklenirsin. Fakire verir, kimsenin kazandırmayacağını kazandırır, misafiri ağırlarsın. Hak yolunda ortaya çıkan hadiseler karşısında (halka) yardım edersin.’’[iv]
Ebû Cehil, birgün avucuna birkaç çakıl taşı saklayarak Peygamberimiz’e gelmiş ve:
-‘’Ey Muhammed! Avucumda ne sakladığımı bilirsen sana iman edeceğim,’’ demişti. Peygamberimiz (s.a.v.), ona:
-‘’Onların ne olduğunu mu söyleyeyim, yoksa avucundakiler bana selat ü selam mı versinler?’’ dedi. Ebû Cehil:
-‘’Avucumdakiler sana selat ü selam versinler’’ dedi ve avucunu açtı. Çakıl taşları: ‘’Allahümme salli alâ Muhammed’’ diye selam verince, Ebû Cehil; korkuyla taşları yere atıp kaçmaya başladı. Kaçarken de şöyle diyordu: -‘’Vallahi sen büyük bir sihirbazsın!’’
Halbuki, dağ, taş ve bütün canlılar; onun peygamberliğine şâhitlik yapıyordu.* Islam Tarihi ( Asım Köksal)
Peygamberin görevi, inanmayanlara sadece tebliğ etmektir. Kişinin hidayeti ise-kişi istediği takdirde- Allah’a aittir. Ebû Cehil, bu mûcizeyi gördüğü hâlde, kalbini hidayete açmamıştı. Allah, Resûlullah (s.a.v.)’in bu duruma üzülmemesi istiyor ve ona şöyle buyurruyor:‘‘Sabret! Senin sabrın ancak Allah'ın yardımı iledir. Onlardan yana üzülme. Tuzak kurmalarından dolayı da sıkıntıya düşme.‘‘[v]
Ümmü Seleme (r.anha)’dan şöyle rivayet edilmiştir: Resûlullah (s.a.v.), birgün çölde iken; ‘’Yâ Resûlallah!’’ diye bir ses işitti. Etrafına baktı, ama hiçbir şey göremedi. Sonra bir daha bakınca bağlanmış bir geyik gördü. Geyik: -‘’Bana yaklaş Yâ Resûlallah!’’ deyince, Resûlullah (s.a.v.), ona yaklaştı ve:-‘’Bir isteğin mi var?’’ dedi. Geyik:-‘’Şu dağda iki yavrum var, beni çöz; gidip onları emzirip sonra sana dönüp geleyim’’ dedi.
Resûlullah (s.a.v.):-‘’Bunu neden yapıyorsun?(Dönmeyebilirsin)’’ dedi. Geyik: -‘’Eğer dönüp gelmezsem, Allah bana; hile yapan zekât memuru gibi azap eder. (Ondan korkuyorum)’’ dedi.Resûlullah (s.a.v.), geyiğin iplerini çözdü, o da gitti yavrularını emzirdi ve geri döndü. Resûlullah (s.a.v.), onu tekrar bağladı. Bu arada, geyiği yakalayıp bağlayan avcı, uyuduğu yerden kalkmış ve Resûlullah(s.a.v.)’i görmüştü. Avcı: -‘’Yâ Resûlallah! Bir isteğin mi var?’’ deyince, Peygamberimiz: -‘’Evet, şu geyiği salıvermeni istiyorum’’, buyurdu. Adam geyiğin iplerini çözüp, onu serbest bıraktı. Geyik, koşarak giderken: -‘’Allah’tan başka ilah olmadığına ve sen in, Allah’ın kulu ve resûlü olduğuna şehâdet ederim diyordu:“[vi]
Bir toplum, liderine güvendiği müddetçe başarıya ulaşır. Güven kaybolursa, birlik ve beraberlik bozulur, çözülme başlar, toplumun maddi mânevî kuvveti zayıflar.
Alınacak dersler:
1. Âlemlere rahmet olarak gönderilen son Peygamberin ümmeti olmak en büyük şereftir.
2. Onun yolu, hak ve hidayet yoludur. Her Müslüman, o yolun prensiplerine uymalıdır.
3. Her işte: Önderimiz ve örneğimiz Resûlullah (s.a.v.) olmalıdır.
[i] Sîret Ansiklopedisi, C,1, sh.22
[ii] Enbiyâ sûresi, 107. âyet
[iii] Saadet Yılları, Ali Akın, C.1, sh.195
[iv] Müslim, İman, 253
[v] Nahl sûresi, 127. âyet
[vi] Terğîb ve Terhîb, C.2, sh.235